16 Temmuz 2020 Perşembe

Ankara Üniversitesi SBF Dergisi ve Makale Olmayan Makaleler


Bir konu üzerine çalışırken o konuyla ilgili olarak Türkiye’de son yıllarda ne gibi akademik çalışmalar yapıldığına da genellikle bakarım. Ne yazık ki bu şekilde karşıma çıkan makalelerin ciddi bir kısmı açık bir biçimde akademik makale olmanın temel şartlarını yerine getirmemekte. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi’nde 2019 yılında yayınlanmış bir makaleyi hızlıca incelemek suretiyle akademik makale olmanın şartlarını yerini getirmemek derken neyi kastettiğimi göstermeye çalışacağım.

Makale Prof. Dr. Zehra Aslan’a ait (makaleyi yazdığı sırada doçentmiş). “Türkiye-Rusya İlişkilerinin Yerel Komuoyuna Yansımasına Bir Örnek: Trabzon Basınında Sovyet Rusya ve Komünizm Algısı (1945-1960)”1 isimli bu makale bir doçent tarafından (makalenin yayınlandığı yıl profesör de olmuş) Türkiye’nin siyaset bilimi alanında en iyi dergilerinden biri olarak kabul edilen Ankara Üniversitesi SBF Dergisi’nde yaklaşık 6 ay önce yayınlanmış. Bu metin bir lisans öğrencisi tarafından ödev olarak hazırlanmış olsaydı dahi başarısız bir ödev olurdu, ödevi hazırlayan öğrenci ise büyük ihtimalle dersten kalırdı. Bu kısa yazıda bunun gerekçelerini açıklayacağım.

Akademik metinler ya teorik tartışmalara odaklanırlar ya da ampirik veri ağırlıklı olurlar. Bunların dışında bir düşünürü veya bir kavramı merkezine alan, o düşünür veya kavram çerçevesinde dönen tartışmalara katkı sunan metinler de akademik olarak kıymetlidir. Bir de bazı dergilerin kabul ettiği literatür taraması ve kitap eleştirisi türünden akademik metinler vardır. Aslan’ın makalesi “araştırma makalesi” olarak geçiyor ama bir araştırma makalesinde olması gereken hiçbir şey bu metinde yok. Sırayla gidelim.

1) Metinde bir literatür taraması bölümü olmadığı gibi kaynakçada 8 adet akademik metin var. Bunlardan biri Aslan’ın 2016 tarihli bir makalesi. Kalan metinlerden biri 2016, diğeri ise 2011 tarihli. Bunlar dışında 2010 sonrasından bir metin yok.  Bu yedi metnin ikisinin basılmamış yüksek lisans tezleri olduğunu da belirtelim. 2019 yılında yayınlanmış bir makalede 2010 sonrasından yalnızca 3 metne atıf yapılması, kaynakçanın ise 8 metinden oluşması ilginç bir durum. Kaynakçasında çok az sayıda akademik metin olan bir makale iyi bir makale olabilir, tabii ki bir akademik makalenin diğer şartlarını yerine getirdiği takdirde. Aslan’ın makalesi bu şartların hiçbirini yerine getirmiyor, bunlara diğer maddelerde değineceğim. Şimdilik makalenin literatür taraması içermediğini, kaynakçasının çok zayıf olduğunu, konuya dair güncel tartışmalara (hatta güncel olmayan tartışmalara da) değinmediğini belirtelim.

2) Metnin bir teori bölümü yok. Bununla makalede ayrı bir teori başlığı olmadığını söylemeye çalışmıyorum, metinde teorik herhangi bir ibare yok. Kavramlardan ne anlaşıldığına dair hiçbir şey yok, hiçbir teoriye hiçbir atıf yok. Yani bir akademik makalenin teorik bir yenilik içermesi beklenirken, bu metinde yenisini eskisini geçelim teorik hiçbir ibare yok. Örneğin, yazar “kamuoyu algısı” diyor ama kamuoyu nedir, kamuoyu algısı nedir gibi sorulara dair hiçbir ibare yok metinde. Yukarıda değindiğimiz kaynakçada bulunan 8 eserin arasında medyayla veya kamuoyuyla ilgili bir metin bulunmuyor. Ampirik veriye dayalı makalelerin teorik kısmı zayıf olabilir ama zayıf da olsa bir takım kuramsal tartışmalara değinilmesi ve temel kavramların açıklanması beklenir. Bu da yok. Peki, ampirik olarak ne var?

3) Metinde metodoloji kısmı da yok. Yani metin metodolojiye, araştırma yöntemine dair hiçbir şey söylemiyor. Seçilen gazetelerin neden seçildiği belli değil, haberlerin ne şekilde tarandığı, seçilen haberlerin hangi kriterlere göre seçildiği belli değil. Seçilen haberlerin sayısı dahi belli değil, veri hiçbir biçimde sistematize edilmemiş. Yani kaç sayıda haber seçildi, hangi kriterlere göre seçildi, ne şekilde analiz edildi, hiçbirini bilmiyoruz. Çalışmanın literatür taraması ve teorik temeli olmadığı gibi herhangi bir metodolojisi de bulunmamakta. Yapılan şey söylem analizi gibi görünüyor ama metinde bu ibare geçmiyor. Yönteme dair herhangi başka bir ibare de geçmiyor.

4) Peki öyleyse bu metinde ne var? Yazar bir giriş kısmından sonra gazete haberlerine geçiyor. Neye göre seçildiği belli olmayan haberlerden üst üste alıntılar yapıyor, doğrudan alıntı yapmadığı yerlerde haberi kendi cümleleriyle özetliyor, ara sıra da bu haberlere dair görüş bildiriyor. Bu kadar. Bu bir “araştırma makalesi” değildir. Akademik bir metin bile değildir. Literatür taraması yapmadan, mevcut literatürle diyalog kurmadan, kullanılan kavramları açıklamadan, kuramsal tartışmalara atıf yapmadan, verinin ne şekilde toplandığını/hangi kriterlere göre sınırlandırıldığını/ne şekilde analiz edildiğini belirtmeden makale yazılmaz.

Türkiye’de akademinin büyük baskı altında olduğu açık, bu şartlar altında akademik çalışmalara yeterli özenin gösterilmediği de anlaşılıyor. Yalnız şunu hatırlatmak isterim ki kendisine ve kendi yaptığı işi saygı duymayan bir kişi veya kurum dışarıdan da saygı görmeyecektir. Üniversitelere layık görülen aşağılayıcı muamelede hiç kuşkusuz üniversitelerin bir kurum olarak özsaygılarını yitirmiş olmalarının ve yetkili rektörlerinin, dekanlarının ve bir dönem popüler bir mevki olan dekan temsilcilerinin her türlü siyasi baskıya ve her türlü piyasa baskısına hiçbir direniş göstermeden boyun eğmiş olmalarının rolü büyüktür. Fakat yine hatırlatmak isterim ki eğer siz yaptığınız işe saygı göstermez, bu işi elinizden gelen en iyi biçimde yapmaya çalışmazsanız, idarecilerin size layık gördüğü muameleye de dişe dokunur bir itiraz geliştiremezsiniz. Eğer üniversitede gerçekleşen akademik faaliyetler iş olsun diye yapılacak, göstermelik boş işlerse akademik özgürlük talebinin de bir anlamı olmaz.

Bu türden bir yazının Ankara Üniversitesi SBF Dergisi’nde araştırma makalesi olarak yayınlanmış olması çok üzücüdür. Umarım böyle bir durum gelecekte tekrarlanmaz, zira eğer Siyasal bu türden metinlerin akademik çalışmadan sayıldığı bir fakülte haline geldiyse, bu saatten sonra fakülte üzerinde herhangi bir siyasi baskı kurmanın dahi gereği kalmamış demektir. Daha açıkçası, ortada üzerinde siyasi baskı kurulacak bir fakülte kalmamış demektir. Kimseyi kırmak istemem ama bu türden metinlerin makale olarak yayınlanmaları yalnızca SBF’ye değil tüm akademisyenlere yönelik bir saygısızlıktır. Umuyorum yetkililer bu yazıma denk gelir ve bundan sonra kendilerine gönderilen metinleri değerlendirirken daha dikkatli davranırlar.

Not
1. İlgili makalenin tamamına şu bağlantıdan erişilebilir: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/664682

Zapatista ayaklanmasının 30. yıl dönümü kutlamalarından izlenimler

1 Ocak 2024, Zapatista ayaklanmasının otuzuncu yıl dönümüydü. ABD, Kanada ve Meksika arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın ...