Malumunuz Türkiye’de siyasal iktidarın çeşitli politik ve/veya ekonomik
hamleleri ve demeçleri “gündem değiştirmek” amacıyla açıklanır. Böylelikle
hepimiz rahatlarız zira büyük oyunu görmüşüzdür, mevz-u bahis hamleleri ve
demeçleri yok sayarak bu büyük oyunu bozmamız da mümkün olduğuna göre başkaca
bir şey yapmamıza gerek kalmamış demektir. Türkiye’deki yaygınlığına bakarak bu
“gündemi değiştiriyorlar” iddiasının küresel bir olgu olduğu düşünülebilir
lakin böylesi bir çıkarım hatalı olacaktır. Örneğin, 3 yıldır ikamet ettiğim
Kolombiya’da ben bu “gündem değiştiriyorlar” iddiasını bir kez bile duymadım. Burada
temas halinde olduğum çoğu insanın siyasal olarak muhalif çevrelerde konumlandığını,
birçoğunun muhalif siyasal oluşumlarla organik bağlara sahip olduğunu
düşünürsek sanıyorum en azından Bogota’da muhalefetin gündemine iyi kötü hakim
olduğumu iddia edebilirim. Bu “gündem değiştiriyorlar” lafını ise bırakın
tanıdığım birinden duymayı bir Twitter yorumunda dahi görmedim. Her ne kadar
siyasal aktörlerine Kolombiya ile kıyaslanacak ölçüde aşina olmasam da
Kolombiya’ya yerleşmeden önce 1 yıl yaşadığım İspanya’da da “gündem değiştirme”
iddiasıyla hiç karşılaşmamıştım. Siyasal gelişmelerini olabildiğince yakından
takip etmeye gayret gösterdiğim Meksika ve ABD bağlamlarında da “gündem
değiştirme” bahsine rastladığımı hatırlamıyorum, en azından sıklıkla gidip
geldiğim Meksika örneğinde böyle bir iddianın muhalif siyasal aktörlerce
benimsenmesinin söz konusu olmadığını söyleyebilirim. Demek ki Türkiye’deki
muhalif siyasal aktörler, özellikle de entelektüellik veya aydınlık iddiası
olanlar, dünyadaki çoğu muhalif hareketin çözemediği bir şeyi çözmüşler,
iktidarın gayelerini kavramışlar ve bu şekilde iktidarı boşa düşürmenin yolunu
da bulmuşlar. Amaç gündem değiştirmekse sen de gözlerini kapatır, kulaklarını
tıkar, ıslık çalarak hiçbir şey değişmiyormuş gibi davranırsın. Türkiye
muhalefetinin kayda değer bir kısmı da sıklıkla iktidarın siyasal hamlelerine
bu şekilde cevap veriyor zaten. O yüzden buna dair bir şeyler söyleme ihtiyacı
hissettim.
Öncelikle şunu açıkça söyleyim. Türkiye gibi göreli özerkliğe sahip olan
söz söyleyebilecek kurumların ya ortadan kaldırıldığı ya da savunma pozisyonuna
çekilmeye zorlandığı, muhalefetin eyleme gücünü büyük ölçüde yitirdiği ve ancak
hükümetin eylemlerine yanıt verecek bir konuma itildiği, üstüne medyanın
neredeyse tamamen tektipleştirildiği bir ülkede siyasal iktidarın gündem
değiştirme ihtiyacı yoktur. Yoktur, çünkü ülkenin eyleyebilen tek siyasal aktörü
olarak zaten gündemi kendisi belirlemekte, basın üzerindeki hakimiyeti yoluyla
da bu gündemi şekillendirmektedir. Yani iktidar ne yaparsa siyasal gündemimiz
de o olmaktadır. Bu durumda iktidarın gündem değiştirmek için özel olarak bir
şey yapmasına, mesela Ayasofya’yı cami yapmasına gerek yoktur. Ne yaparsa
yapsın zaten gündemi belirlemiş olacaktır.
Bu yazıyı yazmaya Ece Temelkuran’ın Gazete Duvar’ın İngilizce sitesinde
yayınlanan bir yazısını okuduktan sonra karar verdim.1 Yazının
orijinali 18 Temmuz 2020 tarihinde Fransızca olarak yayınlanmış.2 Ben
Fransızca bilmem, o yüzden metni İngilizce çevirisinden okuyorum. Buna göre,
Erdoğan Ayasofya’yı sıklıkla dikkat dağıtmak için, yani gündem değiştirmek için
kullanıyor (metinde “political distraction” olarak ifade edilmiş). Sayın
Temelkuran’a göre, herkes müze meselesiyle meşgulken mühim birçok mesele
görünmez hâle gelmiş. Neymiş peki bu mühim meseleler: Güney Akdeniz’deki doğal
gaz ve petrol arama meselesi ve bununla ilişkili olarak Yunanistan ile yaşanan
gerginlik, çoklu baro değişikliği, yıllardır hukuksuz biçimde cezaevinde
tutulan siyasi mahkûmlar (şu gündemi değiştirip durmasalar Demirtaş’ı da,
Yüksekdağ’ı da, Kavala’yı da kurtaracağız cezaevinden, bütün memleketin derdi o
ama gündem değişiyor işte sürekli, bir tek tutukluluğun devamı kararı
verildiğinde değişmiyor o gündem ne hikmetse), ve tabii ki ekonomik kriz.
Temelkuran bu gündem değiştirme meselesini iç gündemle sınırlı tutmuyor,
uluslararası gündemin de bu şekilde değiştirildiğini söylüyor. Bu büyük “gündem
değiştirme” stratejisinden haberi olmayan entelektüellere de bu şekilde büyük
resmi göstermiş oluyor, büyük oyunu bozmayı da öğretecek kısmetse (görmezden
gelmek, hiçbir şey yapmamak, sabah akşam ekonomik kriz konuşmak). Bekleyeceğiz
yani.
“Gündemi değiştiriyorlar” iddiasının kaynağını ben entelektüel tembellikte
buluyorum. “Gündem değiştiriyorlar yeğenim” deyip geçmek kolay iş sonuçta. Öbür
türlü siyasal eylemin veya demecin olası saiklerini, sonuçlarını, buna yol açan
olguları, bunu şekillendiren iktidar dengelerini vs. analiz etmek gerekecek.
İktidarın bu eyleminin ne gibi siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal
hedeflere ulaşmak yönünde atılmış bir adım olduğunu, hatta bilakis kendisinin
ne türlü bir hedef olduğunu değerlendirmek icap edecek. Erdoğan hükümetinin
Ayasofya’yı cami statüsüne almasının mümkün tek sebebi olarak gündem değiştirme
ihtiyacını görüyorsanız sizin sözünüzün basında yer almaması gerekiyor. Yani şu
haberi gördükten sonra “Yahu böyle bir şey nasıl olabilir” diye şaşıran, “bunu
neden yaptılar” diye kara kara düşünen, en son başka hiçbir şey bulamayınca “gündem
değiştiriyorlar herhalde” diyerek teslim bayrağını çeken var mı gerçekten? “Gündem
değiştiriyorlar” çığlığı vasatlığın çığlığıdır. Kendisinin katkı sunamayacağı
tartışmaların açılacağını gören bireyin bu tartışmaları henüz açılmadan
kapatmak için ortaya attığı bir iddiadır. Hiçbir işe de yaramaz, tek işlevi
muhalefeti pasifize etmek, “bırakınız yapsınlar” noktasına getirmektir.
Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesi, hele Lozan’a yapılan göndermelerle
birlikte ele alındığında, siyasal iktidar için salt başka hedeflere ulaşma
yolunda kullanılan bir basamak değildir. Hiç kuşkusuz böyle bir işlevi de vardır.
Cumhur İttifakı’nın seçmenine yönelik bir söylem geliştiren CHP üyesi sağcı
siyasetçileri, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu,
zor duruma düşürebilecek bir hamledir. Yeni kurulan sağcı partileri (Deva ve
Gelecek partileri) köşeye sıkıştırabilecek bir hamledir. Cumhur İttifakı
seçmeninin büyük kısmının anlam dünyasında önemli bir yeri olan böylesi bir
hamleyi gerçekleştirerek muhalif sağ siyasetler köşeye sıkıştırılmıştır, ne yapsalar
zararlı çıkacakları bir konuma sürüklenmişlerdir. Bunun yanısıra anladığım
kadarıyla Ayasofya’nın statü değişikliğinin İstanbul Belediyesi’ni doğrudan
ilgilendirecek ekonomik sonuçları da vardır, İmamoğlu’nu sıkıştırmak konusunda
böyle bir işlevi de yerine getirmiştir. II. Mehmed’in tablosunu satın almak
yoluyla İmamoğlu’nun attığı adıma orantısız bir cevap gelmiştir böylelikle.
Uluslararası siyaset arenasında da bu hamlenin özellikle Yunanistan ile
yarattığı ekstra gerginliğin Erdoğan hükümetine çıkar sağlayacağı
varsayılabilir. İşin İslam dünyasında prestij kazanma boyutuna dair bir umut
varsa eğer boşa çıkmış demektir zira İslam ülkeleri olarak adlandırdığımız
ülkelerin hükümetleri Ayasofya’nın statü değişikliği meselesini pek
umursamadılar. Meselenin tüm bu boyutlarının hesaba katılmış olması mümkündür
ama esasen Ayasofya’nın statü değişikliği kendi başına bir hedef olarak
okunabilir. 2002’den bu yana izlenen çeşitli politikalar sonucu ulaşılabilmiş
bir hedeftir. İslamcılar içinde bir grup için ulaşılması güç bir siyasal hedef bugün
gerçekleştirilmiştir. Bu gidişle bu gelişmeyi çeşitli başka siyasal hedeflerin
gerçekleştirilmesinin izleyeceği öngörülebilir.
Türkiye’de rejim 2015’te fiili olarak, 2017’de ise resmi olarak değiştirildi.
Gündem değiştirme girişimlerini boşa çıkarmayı çok seven muhalif
entelektüellerimiz sağolsun bu süreçte gündemimizi olabildiğince değiştirmemeyi
başardık. Şu an Türkiye’nin hiçbir biçimde demokrasi sayılmadığı, otokrasi
olarak adlandırıldığı bir dönemdeyiz. Democracy Index’in Ocak 2020’de
yayınladığı 2019 raporuna3 göre Türkiye demokrasisi 10 üzerinden 4-5
aralığında (listede puanı Türkiye’nin hemen üstünde yer alan, yani demokrasi
anlamında Türkiye’den görece iyi durumda oldukları tespit edilmiş 10 ülke
şunlar: Nijerya, Pakistan, Gambiya, Lübnan, Haiti, Bolivya, Sierra Leone, Bosna
Hersek, Kırgızistan, Mali), nicel veriye dayalı siyaset bilimi çalışmalarında
sıklıkla başvurulan Polity Data Series’in 2018 raporunda4 ise
Türkiye’nin puanı 10 ile -10 arasında -4 olarak verilmiştir (puanı -1, -2 ve -3
olan yani demokrasi olmaya Türkiye’den daha yakın olduğu iddia edilen ülkelerin
listesi şu şekilde: Uganda, Burundi, Afganistan [-1]; Togo, Singapur,
Moritanya, Çad, Angola [-2]; Venezuela, Tayland, Tacikistan, Ruanda, Ürdün,
Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Komorlar [-3]). Neyse ki Türkiye’de iktidar
demokratik kurumları ortadan kaldırabilmesine, yargı bağımsızlığına son
verebilmesine, meclisi tamamen işlevsizleştirebilmesine ve basın-yayın
özgürlüğünün kökünü kazıyabilmesine rağmen asıl amacına ulaşamadı: gündem
değiştirmek. Sağolsunlar büyük aydınlarımız buna izin vermediler, o gündem
değişmedi. Helal olsun.
Gündemi iktidarın belirlemesinden rahatsız olan ve bu durumu
değiştirebilmek isteyen siyasal aktörlerin yapabilecekleri tek şey var: eylem.
Ancak eylemek yoluyla siyasal iktidarın gündem belirleme tekeli ortadan
kaldırılabilir. Eyleyen hükümetse gündemi de onlar belirler, sizin de eyleyecek
gücünüz kaldıysa siz de gündem belirleyebilirsiniz. Meselenin özü budur.
İktidarın cüretkâr siyasal hamlelerini görmezden gelerek büyük oyunu bozma
stratejisinin 2020 itibariyle hiçbir işe yaramadığı ortada. Onun yerine gündemi
siz belirlemeyi deneyin. Örnek isterseniz vereyim: Barış İçin Akademisyenler
bildirisi.5 Bu bildiri gündemi değiştirdi, öyle bir değiştirdi ki en
yandaşından bütün basın günlerce, aylarca bunu konuştu. Ne yazık ki imzacı
akademisyenler bu eylemlerinin bedelini hâlâ ödüyorlar. Başka örnek mi
istersiniz: Gezi. Herkes aylarca Gezi’yi konuşmadı mı? Alın size gündem
belirlemek. Gündemi "Geziciler" değiştirdi. Bunun da bedeli hâlâ ödeniyor çünkü
Türkiye gibi bir ülkede iktidarın gündem belirleme tekeline çomak sokmanın
bedeli ağırdır. Ama yapılabilir. İşte bugün Belarus’ta gündemi muhalefet
belirliyor. “Black Lives Matter” hareketi dünyanın birçok ülkesinde eşzamanlı
olarak gündemi belirledi, “Occupy Wall Street” hareketi de aynısını başarmıştı.
Eğer gündem değişikliği karşısında etkili olan yöntem “görmezden gelmek, yokmuş
gibi yapmak, havaya bakıp ıslık çalmak” olsaydı hiç merak etmeyin iktidarlar da
aynısını yapardı. Gezi Parkı’ndaki eylem yok mu sayıldı, görmezden mi gelindi.
Barış Bildirisi yokmuş gibi mi davranıldı? Eğer doğru taktik bu olsaydı iktidar
da bunu yapardı, verirdi havuz medyasına bir emir kimse Barış İçin
Akademisyenler’e dair tek kelime etmezdi. Aksine, çarşaf çarşaf isim listeleri
yayınlandı yandaş medyada. Gezi Parkı sırasında iktidar görmezden gelme
stratejisini bir dönem penguen belgeselleri yoluyla denedi, rezil olmaktan
başka eline bir şey geçmediğini gördü, stratejisini değiştirdi. İktidarın Gezi
sırasında 2-3 haftada öğrendiğini muhalefetin birçok unsurunun yıllardır
öğrenememiş olması akıl mantık alır bir iş değil.
Toparlayarak bitireyim. İktidar gündemi değiştirmiyor, belirliyor. Bunu da
çeşitli siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflere ulaşma yolunda gerçekleştirdiği
eylemler ile başarıyor. Bu eylemleri, eylemlerin gerekçelerini ve olası
sonuçlarını konuşmaktan kaçınmak, onun yerine başka şeyler konuşmak siyasal
iktidarı daha pervasız eylemlere girişmeye teşvik etmek dışında bir işe
yaramaz. Gündem eyleyerek belirleniyorsa muhalefetin ihtiyacı olan da eylemdir.
“Ekonomik kriz konuşulmasın diye yapıyorlar” diyen krizin analizini yapacaksa buyursun
yapsın. Yoksa kalabalık etmesin, konuya dair söyleyecek sözü olanları dinleyip
onlardan öğrenmeye çalışsın.
Notlar
3. Democracy Index'in Wikipedia sayfasında bu veriler mevcut: https://en.wikipedia.org/wiki/Democracy_Index
4. Polity Data Series'in Wikipedia sayfasında bu veriler mevcut: https://en.wikipedia.org/wiki/Polity_data_series