18 Ağustos 2020 Salı

Gündem Değiştiriyorlar


Malumunuz Türkiye’de siyasal iktidarın çeşitli politik ve/veya ekonomik hamleleri ve demeçleri “gündem değiştirmek” amacıyla açıklanır. Böylelikle hepimiz rahatlarız zira büyük oyunu görmüşüzdür, mevz-u bahis hamleleri ve demeçleri yok sayarak bu büyük oyunu bozmamız da mümkün olduğuna göre başkaca bir şey yapmamıza gerek kalmamış demektir. Türkiye’deki yaygınlığına bakarak bu “gündemi değiştiriyorlar” iddiasının küresel bir olgu olduğu düşünülebilir lakin böylesi bir çıkarım hatalı olacaktır. Örneğin, 3 yıldır ikamet ettiğim Kolombiya’da ben bu “gündem değiştiriyorlar” iddiasını bir kez bile duymadım. Burada temas halinde olduğum çoğu insanın siyasal olarak muhalif çevrelerde konumlandığını, birçoğunun muhalif siyasal oluşumlarla organik bağlara sahip olduğunu düşünürsek sanıyorum en azından Bogota’da muhalefetin gündemine iyi kötü hakim olduğumu iddia edebilirim. Bu “gündem değiştiriyorlar” lafını ise bırakın tanıdığım birinden duymayı bir Twitter yorumunda dahi görmedim. Her ne kadar siyasal aktörlerine Kolombiya ile kıyaslanacak ölçüde aşina olmasam da Kolombiya’ya yerleşmeden önce 1 yıl yaşadığım İspanya’da da “gündem değiştirme” iddiasıyla hiç karşılaşmamıştım. Siyasal gelişmelerini olabildiğince yakından takip etmeye gayret gösterdiğim Meksika ve ABD bağlamlarında da “gündem değiştirme” bahsine rastladığımı hatırlamıyorum, en azından sıklıkla gidip geldiğim Meksika örneğinde böyle bir iddianın muhalif siyasal aktörlerce benimsenmesinin söz konusu olmadığını söyleyebilirim. Demek ki Türkiye’deki muhalif siyasal aktörler, özellikle de entelektüellik veya aydınlık iddiası olanlar, dünyadaki çoğu muhalif hareketin çözemediği bir şeyi çözmüşler, iktidarın gayelerini kavramışlar ve bu şekilde iktidarı boşa düşürmenin yolunu da bulmuşlar. Amaç gündem değiştirmekse sen de gözlerini kapatır, kulaklarını tıkar, ıslık çalarak hiçbir şey değişmiyormuş gibi davranırsın. Türkiye muhalefetinin kayda değer bir kısmı da sıklıkla iktidarın siyasal hamlelerine bu şekilde cevap veriyor zaten. O yüzden buna dair bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim. 

Öncelikle şunu açıkça söyleyim. Türkiye gibi göreli özerkliğe sahip olan söz söyleyebilecek kurumların ya ortadan kaldırıldığı ya da savunma pozisyonuna çekilmeye zorlandığı, muhalefetin eyleme gücünü büyük ölçüde yitirdiği ve ancak hükümetin eylemlerine yanıt verecek bir konuma itildiği, üstüne medyanın neredeyse tamamen tektipleştirildiği bir ülkede siyasal iktidarın gündem değiştirme ihtiyacı yoktur. Yoktur, çünkü ülkenin eyleyebilen tek siyasal aktörü olarak zaten gündemi kendisi belirlemekte, basın üzerindeki hakimiyeti yoluyla da bu gündemi şekillendirmektedir. Yani iktidar ne yaparsa siyasal gündemimiz de o olmaktadır. Bu durumda iktidarın gündem değiştirmek için özel olarak bir şey yapmasına, mesela Ayasofya’yı cami yapmasına gerek yoktur. Ne yaparsa yapsın zaten gündemi belirlemiş olacaktır.

Bu yazıyı yazmaya Ece Temelkuran’ın Gazete Duvar’ın İngilizce sitesinde yayınlanan bir yazısını okuduktan sonra karar verdim.1 Yazının orijinali 18 Temmuz 2020 tarihinde Fransızca olarak yayınlanmış.2 Ben Fransızca bilmem, o yüzden metni İngilizce çevirisinden okuyorum. Buna göre, Erdoğan Ayasofya’yı sıklıkla dikkat dağıtmak için, yani gündem değiştirmek için kullanıyor (metinde “political distraction” olarak ifade edilmiş). Sayın Temelkuran’a göre, herkes müze meselesiyle meşgulken mühim birçok mesele görünmez hâle gelmiş. Neymiş peki bu mühim meseleler: Güney Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol arama meselesi ve bununla ilişkili olarak Yunanistan ile yaşanan gerginlik, çoklu baro değişikliği, yıllardır hukuksuz biçimde cezaevinde tutulan siyasi mahkûmlar (şu gündemi değiştirip durmasalar Demirtaş’ı da, Yüksekdağ’ı da, Kavala’yı da kurtaracağız cezaevinden, bütün memleketin derdi o ama gündem değişiyor işte sürekli, bir tek tutukluluğun devamı kararı verildiğinde değişmiyor o gündem ne hikmetse), ve tabii ki ekonomik kriz. Temelkuran bu gündem değiştirme meselesini iç gündemle sınırlı tutmuyor, uluslararası gündemin de bu şekilde değiştirildiğini söylüyor. Bu büyük “gündem değiştirme” stratejisinden haberi olmayan entelektüellere de bu şekilde büyük resmi göstermiş oluyor, büyük oyunu bozmayı da öğretecek kısmetse (görmezden gelmek, hiçbir şey yapmamak, sabah akşam ekonomik kriz konuşmak). Bekleyeceğiz yani. 

“Gündemi değiştiriyorlar” iddiasının kaynağını ben entelektüel tembellikte buluyorum. “Gündem değiştiriyorlar yeğenim” deyip geçmek kolay iş sonuçta. Öbür türlü siyasal eylemin veya demecin olası saiklerini, sonuçlarını, buna yol açan olguları, bunu şekillendiren iktidar dengelerini vs. analiz etmek gerekecek. İktidarın bu eyleminin ne gibi siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal hedeflere ulaşmak yönünde atılmış bir adım olduğunu, hatta bilakis kendisinin ne türlü bir hedef olduğunu değerlendirmek icap edecek. Erdoğan hükümetinin Ayasofya’yı cami statüsüne almasının mümkün tek sebebi olarak gündem değiştirme ihtiyacını görüyorsanız sizin sözünüzün basında yer almaması gerekiyor. Yani şu haberi gördükten sonra “Yahu böyle bir şey nasıl olabilir” diye şaşıran, “bunu neden yaptılar” diye kara kara düşünen, en son başka hiçbir şey bulamayınca “gündem değiştiriyorlar herhalde” diyerek teslim bayrağını çeken var mı gerçekten? “Gündem değiştiriyorlar” çığlığı vasatlığın çığlığıdır. Kendisinin katkı sunamayacağı tartışmaların açılacağını gören bireyin bu tartışmaları henüz açılmadan kapatmak için ortaya attığı bir iddiadır. Hiçbir işe de yaramaz, tek işlevi muhalefeti pasifize etmek, “bırakınız yapsınlar” noktasına getirmektir.

Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesi, hele Lozan’a yapılan göndermelerle birlikte ele alındığında, siyasal iktidar için salt başka hedeflere ulaşma yolunda kullanılan bir basamak değildir. Hiç kuşkusuz böyle bir işlevi de vardır. Cumhur İttifakı’nın seçmenine yönelik bir söylem geliştiren CHP üyesi sağcı siyasetçileri, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, zor duruma düşürebilecek bir hamledir. Yeni kurulan sağcı partileri (Deva ve Gelecek partileri) köşeye sıkıştırabilecek bir hamledir. Cumhur İttifakı seçmeninin büyük kısmının anlam dünyasında önemli bir yeri olan böylesi bir hamleyi gerçekleştirerek muhalif sağ siyasetler köşeye sıkıştırılmıştır, ne yapsalar zararlı çıkacakları bir konuma sürüklenmişlerdir. Bunun yanısıra anladığım kadarıyla Ayasofya’nın statü değişikliğinin İstanbul Belediyesi’ni doğrudan ilgilendirecek ekonomik sonuçları da vardır, İmamoğlu’nu sıkıştırmak konusunda böyle bir işlevi de yerine getirmiştir. II. Mehmed’in tablosunu satın almak yoluyla İmamoğlu’nun attığı adıma orantısız bir cevap gelmiştir böylelikle. Uluslararası siyaset arenasında da bu hamlenin özellikle Yunanistan ile yarattığı ekstra gerginliğin Erdoğan hükümetine çıkar sağlayacağı varsayılabilir. İşin İslam dünyasında prestij kazanma boyutuna dair bir umut varsa eğer boşa çıkmış demektir zira İslam ülkeleri olarak adlandırdığımız ülkelerin hükümetleri Ayasofya’nın statü değişikliği meselesini pek umursamadılar. Meselenin tüm bu boyutlarının hesaba katılmış olması mümkündür ama esasen Ayasofya’nın statü değişikliği kendi başına bir hedef olarak okunabilir. 2002’den bu yana izlenen çeşitli politikalar sonucu ulaşılabilmiş bir hedeftir. İslamcılar içinde bir grup için ulaşılması güç bir siyasal hedef bugün gerçekleştirilmiştir. Bu gidişle bu gelişmeyi çeşitli başka siyasal hedeflerin gerçekleştirilmesinin izleyeceği öngörülebilir. 

Türkiye’de rejim 2015’te fiili olarak, 2017’de ise resmi olarak değiştirildi. Gündem değiştirme girişimlerini boşa çıkarmayı çok seven muhalif entelektüellerimiz sağolsun bu süreçte gündemimizi olabildiğince değiştirmemeyi başardık. Şu an Türkiye’nin hiçbir biçimde demokrasi sayılmadığı, otokrasi olarak adlandırıldığı bir dönemdeyiz. Democracy Index’in Ocak 2020’de yayınladığı 2019 raporuna3 göre Türkiye demokrasisi 10 üzerinden 4-5 aralığında (listede puanı Türkiye’nin hemen üstünde yer alan, yani demokrasi anlamında Türkiye’den görece iyi durumda oldukları tespit edilmiş 10 ülke şunlar: Nijerya, Pakistan, Gambiya, Lübnan, Haiti, Bolivya, Sierra Leone, Bosna Hersek, Kırgızistan, Mali), nicel veriye dayalı siyaset bilimi çalışmalarında sıklıkla başvurulan Polity Data Series’in 2018 raporunda4 ise Türkiye’nin puanı 10 ile -10 arasında -4 olarak verilmiştir (puanı -1, -2 ve -3 olan yani demokrasi olmaya Türkiye’den daha yakın olduğu iddia edilen ülkelerin listesi şu şekilde: Uganda, Burundi, Afganistan [-1]; Togo, Singapur, Moritanya, Çad, Angola [-2]; Venezuela, Tayland, Tacikistan, Ruanda, Ürdün, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Komorlar [-3]). Neyse ki Türkiye’de iktidar demokratik kurumları ortadan kaldırabilmesine, yargı bağımsızlığına son verebilmesine, meclisi tamamen işlevsizleştirebilmesine ve basın-yayın özgürlüğünün kökünü kazıyabilmesine rağmen asıl amacına ulaşamadı: gündem değiştirmek. Sağolsunlar büyük aydınlarımız buna izin vermediler, o gündem değişmedi. Helal olsun. 

Gündemi iktidarın belirlemesinden rahatsız olan ve bu durumu değiştirebilmek isteyen siyasal aktörlerin yapabilecekleri tek şey var: eylem. Ancak eylemek yoluyla siyasal iktidarın gündem belirleme tekeli ortadan kaldırılabilir. Eyleyen hükümetse gündemi de onlar belirler, sizin de eyleyecek gücünüz kaldıysa siz de gündem belirleyebilirsiniz. Meselenin özü budur. İktidarın cüretkâr siyasal hamlelerini görmezden gelerek büyük oyunu bozma stratejisinin 2020 itibariyle hiçbir işe yaramadığı ortada. Onun yerine gündemi siz belirlemeyi deneyin. Örnek isterseniz vereyim: Barış İçin Akademisyenler bildirisi.5 Bu bildiri gündemi değiştirdi, öyle bir değiştirdi ki en yandaşından bütün basın günlerce, aylarca bunu konuştu. Ne yazık ki imzacı akademisyenler bu eylemlerinin bedelini hâlâ ödüyorlar. Başka örnek mi istersiniz: Gezi. Herkes aylarca Gezi’yi konuşmadı mı? Alın size gündem belirlemek. Gündemi "Geziciler" değiştirdi. Bunun da bedeli hâlâ ödeniyor çünkü Türkiye gibi bir ülkede iktidarın gündem belirleme tekeline çomak sokmanın bedeli ağırdır. Ama yapılabilir. İşte bugün Belarus’ta gündemi muhalefet belirliyor. “Black Lives Matter” hareketi dünyanın birçok ülkesinde eşzamanlı olarak gündemi belirledi, “Occupy Wall Street” hareketi de aynısını başarmıştı. Eğer gündem değişikliği karşısında etkili olan yöntem “görmezden gelmek, yokmuş gibi yapmak, havaya bakıp ıslık çalmak” olsaydı hiç merak etmeyin iktidarlar da aynısını yapardı. Gezi Parkı’ndaki eylem yok mu sayıldı, görmezden mi gelindi. Barış Bildirisi yokmuş gibi mi davranıldı? Eğer doğru taktik bu olsaydı iktidar da bunu yapardı, verirdi havuz medyasına bir emir kimse Barış İçin Akademisyenler’e dair tek kelime etmezdi. Aksine, çarşaf çarşaf isim listeleri yayınlandı yandaş medyada. Gezi Parkı sırasında iktidar görmezden gelme stratejisini bir dönem penguen belgeselleri yoluyla denedi, rezil olmaktan başka eline bir şey geçmediğini gördü, stratejisini değiştirdi. İktidarın Gezi sırasında 2-3 haftada öğrendiğini muhalefetin birçok unsurunun yıllardır öğrenememiş olması akıl mantık alır bir iş değil.

Toparlayarak bitireyim. İktidar gündemi değiştirmiyor, belirliyor. Bunu da çeşitli siyasal, ekonomik ve kültürel hedeflere ulaşma yolunda gerçekleştirdiği eylemler ile başarıyor. Bu eylemleri, eylemlerin gerekçelerini ve olası sonuçlarını konuşmaktan kaçınmak, onun yerine başka şeyler konuşmak siyasal iktidarı daha pervasız eylemlere girişmeye teşvik etmek dışında bir işe yaramaz. Gündem eyleyerek belirleniyorsa muhalefetin ihtiyacı olan da eylemdir. “Ekonomik kriz konuşulmasın diye yapıyorlar” diyen krizin analizini yapacaksa buyursun yapsın. Yoksa kalabalık etmesin, konuya dair söyleyecek sözü olanları dinleyip onlardan öğrenmeye çalışsın.

Notlar 
3. Democracy Index'in Wikipedia sayfasında bu veriler mevcut: https://en.wikipedia.org/wiki/Democracy_Index
4. Polity Data Series'in Wikipedia sayfasında bu veriler mevcut: https://en.wikipedia.org/wiki/Polity_data_series

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zapatista ayaklanmasının 30. yıl dönümü kutlamalarından izlenimler

1 Ocak 2024, Zapatista ayaklanmasının otuzuncu yıl dönümüydü. ABD, Kanada ve Meksika arasındaki Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın ...